En kolay adapte olup ,en seri uygulamaya geçebildiğimiz tek örgütlenme şeklimiz ” linç hareketi “
Ne de hazırız hoşumuza gitmeyen fikirleri, davranışları, yaşam tarzlarını hatta sadece bir duruşu bile yerden yere vurmaya . Ne sakince düşünmek, ne empati yapmak, ne olayın derinlemesine araştırması ne de olaya sebep olan psikolojiyi incelemek aklımıza gelmiyor. Kolayı seçip her şeyi bir insana yıkıp, ortalığı yangın yerine çevirmek ve saldırıdan keyif almak sığ zihniyetin en çok tercih ettiği davranış şeklidir.
Geçtiğimiz günlerde sosyal medya mecralarında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ e yapılan saygısızlık oldukça tepki aldı. Yapılan davranışın, asla hoş görülecek bir yanı olmadığını altını çizerek belirtmek isterim. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusuna karşı bu denli pervasızca saygısızlık yapılıp bunu gözler önüne cesurca sermek de çok ayrı bir boyutta nankörlük. Gelelim bu davranışın en yüksek perdeden aldığı tepkilere. ” Vuralım, kıralım, dövelim, hapsedelim hatta öldürelim ” söylemlerine rastladım çokça. İlk aklıma gelen cümle ” peki çözülecek mi “? Atatürk ilkelerini öğrenip, içselleştirip,benimseyen biri haline getirecek mi, o’nu tüm bunlar.
Ortadaki sorunu analiz edip çözüm üretmek yerine ,anlık duygusal baskılarla geçiştirmek, çözümün değil düğümün parçası olmaktır. Yapılan davranışta bir genç figüran vardı ve suçu ortadaydı. Hayır efendim, hayır! O kadar basit değil o işler. Ağaç kovuğundan çıkmadığını bildiğimiz o gencin bir ailesi, akrabaları, yetiştiği aile çevresi, okulu ve sosyal çevresi var. Bir de yaşadığı ülkenin rol model yöneticileri!
Kitap oku söylemiyle baskı yaptığınız evladınıza kitap okutamazsınız ama sizi istikrarlı şekilde kitap okurken gören evladınızı kitap okumaya teşvik edersiniz.
Bu örnekten yola çıkarak, o davranışı yapan genç arkadaşımızın evinde Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili hoş konuşmalar yapılmadığı ortada. Ailenin yanlışına, yakın çevrelerinin müdahale etmediği de ortada. Ya okul? Olayın can damarı olan eğitim kısmı! Bu ülkede bahsi geçen ve gencimizin muhtemelen ailesinin tercihiyle gitmek durumunda kaldığı o kurumların zaman zaman bu tarz haberlerle gündeme geldiğini yıllardır biliyoruz. O okul, bu okul, şu kurum diyerek de genelleme hatasına düşmek istemem.
Altını kırmızı kalemle çizip ezber etmemiz gereken birkaç nokta var. Ailede başlayan eğitimin temelini hiçbir kurum ya da şahıs yıkamaz. Ya üzerine tuğla koyar ya da hafiften sarsar, asla sıfırdan bir temel atamaz. Gencimizin aile temeli belliyken, üzerine tuğlalar koyup o temeli sağlamlaştıran eğitim kurumuna tepki geldi mi? Evet cılız bir kaç paylaşım!
Vuralım, kıralım, dövelim, hapse atalım aklı başına gelsin diyenler ,hayatınızda hangi sorunu bu yöntemlerle çözüp, tamam tam istediğim gibi oldu dediniz, dürüst olun ?
Siz sanıyor musunuz ki ; o genç orada şiddete maruz kalsa , Atatürk sevdalısı ve laikliği benimsemiş bağımsız Türkiye savunucusu bir genç olarak çıkacak!! 17 yaşına kadar, ısrarla Atatürk düşmanlığı empoze edilmiş ve maruz bırakılmış hatta beyninin , düşünme ve araştırma kısımları hiç geliştirilmemiş bir gencin, bir iki haftada korku, baskı ve tehditlerle bunları halletmiş olarak çıkacağını düşünmek ütopyadan öteye geçemez. Tam tersi olacak çok daha içselleştirilmiş, bileylenmiş ve mağdur psikolojisine bürünmüş bir nefretle aramıza tekrar katılacak. Ve ileride çocuklarına anlatacağı duygusal sömürünün başrol oynayacağı bir hikâyesi de var artık
Tohum ekildi !
Hepimiz başımızı ellerimizin arasına alıp düşünelim. Suçlu kim ?
Suç ve suçlu tanımlaması anayasada nettir, o kısım tamam . Peki bizim vicdanlarımızdaki suçlu tanımı hiç mi kendimize dokunmuyor.
Tepkiler doğru zamanda, doğru yerde ve doğru şekilde verilseydi o genç ne Atatürk düşmanı olarak büyütülebilirdi , ne de bizler onu bu toplumdan dışlamak için bu kadar ağır söylemlerde bulunurduk.
” Yönetenler, aileler, eğitim kurumları, sosyal etkileşimin atar damarı toplum ve şahıs ” sıralaması en doğru bakış açısı diye düşünüyorum.
Suçlu ararken aynaya bakmayı ihmal etmeyelim . Yok etmek için bir tekme de ben atayım, demek yerine ” bir insanı nasıl kazanırım ” felsefesiyle yaşasak, gerisi iyilik güzellik…
Sor kendine şimdi, hadi ;
SUÇLU KİM ?